Sosyal Medya

Güncel

Galiba hakkın ve adaletin tahakkuku için hep birlikte Hesap Günü’nü beklememiz gerekecek! BERDAL ARAL

31 Mayıs 2010 tarihi, İsrail’in bunca yıldır Filistin halkına karşı belli aralarla gerçekleştirdiği katliamların bir benzerini, bu kez bir grup Türk vatandaşına karşı hayata geçirdiği tarihtir. 2006’dan itibaren Filistin direnişinin en önemli cephesi haline gelmiş olan Hamas yönetimindeki Gazze’ye yönelik olarak ölümcül bir abluka uygulamakta olan İsrail, bu küçücük toprak parçasını adeta bir “açık hava hapishanesi”ne çevirmiş bulunmaktaydı. İşte bu acımasız ambargoyu delmek ve mümkünse işlevsiz kılmak için değişik milletlerden yüzlerce yardım gönüllüsü Gazze’ye Özgürlük Filosu adı altında, 2010 Mayıs’ının sonlarına doğru altı gemi ile yola çıktı.



Ne var ki Gazze halkına insani yardım götürmekte olan bu filo, DoÄŸu Akdeniz’in uluslararası sularında hareket halindeyken, 31 Mayıs’ta Ä°srailli komandoların saldırısına uÄŸradı. Bu saldırı sırasında Mavi Marmara gemisinde bulunan yolculardan hepsi Türkiye vatandaşı olan dokuz kiÅŸi (sonradan hayatını kaybeden bir yaralı ile birlikte on kiÅŸi) katledilirken, baÅŸka gemide bulunan maÄŸdurlarla birlikte birçoÄŸu “ağır” olmak üzere 50’den fazla yardım gönüllüsü yaralandı. Bu katliam sonucu Türkiye’nin Ä°srail’le zaten gergin olan iliÅŸkileri daha derin bir diplomatik krize dönüştü. Dönemin BaÅŸbakanı Recep Tayyip ErdoÄŸan, Mavi Marmara baskını sonrasında bu kanlı saldırı için, “katliam” ve “devlet terörü” ifadelerini kullanarak Ä°srail’i en sert ÅŸekilde kınadı.
 
İNSANLIK SUÇLARINDA ZAMANAŞIMI
 
Ä°srail’in Mavi Marmara saldırısı uluslararası hukuk açısından, hem bir insan hakları ihlâli hem de “insanlığa aykırı suç” (insanlık suçları) niteliÄŸindeydi. Ä°nsanlık suçları zamanaşımına uÄŸramadığı gibi, bunların fâillerinin ve arka plandaki karar vericilerin, velev ki baÅŸbakan olsunlar, yargısal muafiyeti yoktur. Daha da ötesi, bu tür davalar kendi ceza kanununda “insanlık suçu” kategorisi bulunan her devletin mahkemelerinde “evrensellik ilkesine” yaslanan yargı yetkisi çerçevesinde dava konusu edilebilir. Türk Ceza Kanunu’nun 77. maddesi de bu türden suçları düzenlemektedir. Nitekim Mavi Marmara saldırısının maÄŸdurları ve/veya maÄŸdurların yakınları ÅŸu gerekçelerle bu eylemin fâilleri ve bu operasyonun kararını veren askeri ve sivil yetkililer hakkında 2012 yılında Türkiye’de dava sürecini baÅŸlattılar: Katliam suçu, yaralanmalar ve akabinde tüm yolcuların Ä°srail’e götürülmesi; hem gemilerde hem de götürüldükleri Ä°srail’de bunlara kötü muamelede bulunulması; yardım gönüllülerinin keyfi olarak tutuklanmaları v.s. Ä°stanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, mahkeme 2014 yılında içlerinde Ä°srail Genelkurmay BaÅŸkanı da olan bir grup Ä°srailli yetkili hakkında kırmızı bültenle yakalama kararı çıkardı.
 
Türkiye, Ä°srail-Türkiye iliÅŸkilerinin normalleÅŸmesi için ilk günden itibaren bu ülkeye yönelik olarak ÅŸu ÅŸartları ileri sürdü: Ä°srail bu menfur eylemden dolayı özür dileyecek, maÄŸdurlara ya da maÄŸdurların yakınlarına tazminat ödeyecek, son olarak Gazze’ye yönelik ambargoyu kaldıracak. Uzun müzakereler sonucunda taraflar nihayet 2016 yılında aralarındaki husumete son verecek anlaÅŸmayı imzaladılar. Nitekim Aralık 2016 itibarıyla Ä°srail’in Mavi Marmara katliamı sonrasında Türkiye’nin devlet düzeyinde bu ülke ile iliÅŸkilerinin normalleÅŸmesi için ileri sürdüğü üç ÅŸartı (tam olmasa da) büyük ölçüde yerine getirdiÄŸini belirtmek gerekir. Bu çerçevede, Ä°srail, Mart 2013’te Türkiye’den özür diledi. Öte yandan, 27 Haziran 2016’da Türkiye ile Ä°srail arasında varılan anlaÅŸma çerçevesinde, Ä°srail bu saldırıda hayatını kaybeden ÅŸehitlerin ailelerine ve yaralananlara yüklüce bir tazminat (20 milyon dolar) ödemeyi kabul etti. Yine aynı anlaÅŸma çerçevesinde Türkiye’nin Gazze’ye insanî amaçlı yardım götürmesi ve burada altyapı yatırımları yapması, Ä°srail tarafınca kabul edildi. Bu son taahhüdün Türkiye’nin baÅŸlangıçtaki talebinin gerisinde kaldığını belirtmek gerekir, çünkü Türkiye, Ä°srail’in 2006’dan bu yana Gazze’ye yönelik olarak uyguladığı ölümcül ablukanın kaldırılmasını talep etmiÅŸti.
 
Ä°srail’in Türkiye’nin bu ülke ile “normalleÅŸme” için ileri sürdüğü ÅŸartların önemli bir bölümünü kabul etmiÅŸ olması karşılığında, Ä°srail tarafının isteÄŸine uygun olarak bu anlaÅŸma ile birlikte Mavi Marmara davasının düşürüleceÄŸi ifade edilmiÅŸtir. Böylece Türkiye devlet düzeyinde Ä°srailli yetkililerin Mavi Marmara katliamı baÄŸlamında her türlü hukukî ve cezaî sorumluluktan muaf tutulmasını kabul etmiÅŸtir.
 
Ä°SRAÄ°L VE MAVÄ° MARMARA DAVASI 
 
Bu anlaÅŸma bir bakıma toplumların hukuk ve adalet arayışı ile devletler arasındaki reel politik iliÅŸkiler yumağı arasında kimi zaman uzlaÅŸmaz çeliÅŸkiler olabileceÄŸini ortaya koymaktadır. 2012’de Ä°stanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye baÅŸlanan Mavi Marmara Davası bu anlaÅŸma ile birlikte dört yıl sonra düşmüş oldu. Mahkeme heyeti bu davayı düşürürken Türkiye-Ä°srail anlaÅŸmasının bu davanın kovuÅŸturulmasını imkânsız kıldığını vurgulamıştır. Nitekim sanıklar hakkındaki yakalama kararı mahkeme tarafından kaldırılmıştır.
 
Mavi Marmara davası akim kalmayıp yargılama süreci devam etseydi Ä°srail tarafında sivil ve asker tüm sorumluların mahkûmiyetlerini çekmek üzere Türkiye’de (veya baÅŸka bir yerde) hapse atılacağını doÄŸrusu kimse beklemiyordu. Bu ancak Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin “savaÅŸ suçları” ya da “insanlık suçları” iÅŸledikleri gerekçesiyle (bugüne dek olduÄŸu üzere) hususiyetle Afrikalı devletlerin yetkilileri için hayata geçirebileceÄŸi bir mekanizma olabilirdi. Mavi Marmara’nın sembolik önemi “devlet terörü”nü bir yöntem olarak benimsemiÅŸ ve üstelik hukuk tanımazlığı, ırkçılığı ve yayılmacılığı nedeniyle bu güne dek uluslararası sistem tarafından hiçbir zaman cezalandırılmamış olan Ä°srail’in etkili ve yetkili figürlerinin yargılanabileceÄŸini göstermesidir ki bu bile Ä°srail’i haddinden fazla ürkütmüştür.
 
Peki, Türkiye maÄŸdurların ve yakınlarının adalet arayışına açıkça sekte vuran böyle bir diplomatik manevraya neden gerek gördü? Sebepler hususiyetle Türkiye’yi yönetenlerin gözünde Ä°srail’le düşmanlığın Türkiye’ye verdiÄŸi zararda aranmalıdır. Birincisi, Ä°srail’in aslında salt “Ä°srail”den çok öte bir ÅŸey olmasıdır. Ä°srail ve onunla birlikte uluslararası Siyonizm küresel sistemin duyargalarını harekete geçiren, hegemonik dünya düzeninin Ä°slam coÄŸrafyasındaki denetim imtiyazı üzerinde hayatî bir iÅŸlevi olan unsurlardır. Türkiye’nin küresel hegemonik düzen tarafından tukaka edilmeye, Türkiye’yi yönetenlerin özellikle Tayyip ErdoÄŸan’ın ÅŸahsında ötekileÅŸtirilmeye çalışıldığı süreç, Türkiye’nin özellikle Ä°srail saldırganlığına karşı açık bir duruÅŸ sergilediÄŸi 2009’dan sonra baÅŸlamıştır; ikincisi, Türkiye’nin Ä°srail’e tavır koyması ve onunla belirgin bir karşıtlık iliÅŸkisi içine girmesi, Ä°srail’in hamisi olan ABD’nin de Türkiye’ye yönelik sonu gelmeyen baskı, tehdit ve ÅŸantajlarını beraberinde getirmiÅŸtir; üçüncüsü, Türkiye’nin son yıllarda Suriye ve Irak’taki iç savaÅŸlar üzerinden sıkıştırılması, PKK ve DAEÅž terör örgütlerinin son birkaç yıldır Türkiye topraklarında birçok yüksek zayiatlı eylemler gerçekleÅŸtirmiÅŸ olması, hem bu terör örgütlerinin hem de FETÖ’nün AK Parti iktidarını alaÅŸağı etme ve ülkeyi kaosa sürükleme planlarının arkasında bir kısım devlet aklının olduÄŸunun aÅŸikâr hâle gelmesi, Türkiye’yi, hasımlarına karşı operasyon kapasitesi yüksek, etkili istihbarat ağı olduÄŸu bilinen ve düşmanlarına karşı elindeki her türlü vasıtayı kullanmaktan çekinmeyen Ä°srail’e doÄŸru yöneltmiÅŸtir. BaÅŸka bir deyiÅŸle, Türkiye bu hamle ile Ä°srail’in “ÅŸerrinden” emin olmak istemiÅŸtir; dördüncüsü, Türkiye, Ä°srail’den gelecek doÄŸalgazı hem kendisi tüketerek ve böylece Rusya’ya olan bağımlılığını azaltarak hem de Avrupa’ya dağıtarak önemli bir gelir elde etmeyi planlamaktadır. Türkiye’nin Ä°srail’le gerilime son vermeyi ve iliÅŸkileri normalleÅŸtirmeyi özellikle iktisadî olarak bir tür “kazan-kazan” durumu olarak gördüğü söylenebilir. BaÅŸka bir deyiÅŸle, son yıllarda bariz bir sıkışmışlık içine girdiÄŸi görülen Türkiye ekonomisinin rahatlaması ve yeniden büyüme sürecine girmesi için Ä°srail’le (de) geniÅŸ kapsamlı iktisadi ve ticari iÅŸbirliÄŸinin elzem olduÄŸu düşünülmüştür.
 
BELÇİKA VE YARGISAL İDEALİZM!
 
Mavi Marmara davasının akıbetinin de gösterdiÄŸi üzere ne yazık ki devletlerin “âli çıkarları” söz konusu olduÄŸunda ulusal mahkemeler hak ve adalet arayışını bir tarafa iterek hemen her zaman yürütmenin “hükmüne” boyun eÄŸme eÄŸiliminde olmuÅŸlardır. Bu sadece Türkiye’de deÄŸil, hemen hemen her yerde böyledir. Bu hususta sözgelimi Belçika örneÄŸine bakılabilir. Belçika 1993 yılında “evrensellik ilkesi”ni esas alarak “savaÅŸ suçları”nın her nerede iÅŸlenmiÅŸ olursa olsun bu ülke mahkemelerinde dava konusu edilebileceÄŸine iliÅŸkin SavaÅŸ Suçları Kanunu’nu kabul etti. Bu yasanın saÄŸladığı zeminde özellikle 2000’li yıllarda savaÅŸ suçları iÅŸledikleri gerekçesiyle Ä°srail BaÅŸbakanı Ariel Sharon ile Irak iÅŸgalinin mimarı ABD BaÅŸkanı George W. Bush baÅŸta olmak üzere birçok siyasî lider aleyhine, iÅŸledikleri savaÅŸ suçları ve insanlığa karşı suçlar nedeniyle davalar açıldı. Bunun üzerine, dönemin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld,  bu yasayı deÄŸiÅŸtirmediÄŸi takdirde Belçika’yı NATO Genel Merkezini Brüksel’den baÅŸka bir ülkeye taşımakla tehdit etti. Bir süre sonra Belçika’da temyiz mahkemesi (Cour de cassation), bu yasanın gelecek seçimlerle oluÅŸması muhtemel yeni parlamento çoÄŸunluÄŸu tarafından deÄŸiÅŸtirilmesini beklemeden, ona dayanarak açılan davaları iÅŸlevsiz kılan bir dizi yargı kararına imza attı. Böylece Belçika örneÄŸinde hukukî ve yargısal idealizm “reel politik duvarı”na toslamış oldu!
 
Galiba hakkın ve adaletin tahakkuku için hep birlikte Hesap Günü’nü beklememiz gerekecek!
 

PROF. DR. BERDAL ARAL - KARAR

 

Henüz yorum yapılmamış.

* İşaretli tüm alanları doldurunuz.